ÜSKÜDAR'DA MİMAR SİNAN'I ANLAMAK
Lokasyon: Üsküdar, İstanbul
Proje tipi: Kültür
İşveren: İBB
Proje yılı: 2021
İnşaat alanı: - m²
Arsa alanı: - m²
Durumu: Ulusal Yarışma, Katılımcı
Proje Ekibi:
Kemal Bal, Nil Bıçak, Erol Kalmaz,
İdil Bayar, Dilan Özdemir
MEKAN
ÜSKÜDAR’DA SİNAN’I ANMAK
*Metinde, Sinan’a ait, ona atıfta görüş farklılığı olan veya ekibince tasarlanan yapıların tümü Sinan çağına ait olması anlamındaki geniş çerçevede Sinan mimarlığı olarak değerlendirilmiştir. Mabet ve çevresindeki mekânsal kümelenme odağa alınmıştır.
MİMAR SİNAN ÜZERİNE
Metnimizde, Mimar Sinan’ın mimarlığında birbirine tezat iki kavram olduğunu öne sürecek; bu iki kavramı iki kümede mimari elemanlara indirgeyecek ve bu indirgemenin Üsküdar’da Sinan’ı Anmak mekânı tasarımına nasıl biçim verdiğini açıklayacağız: Sinan’ın değerini, ana mekân ve çeper mekanlar ile sokak arasındaki geçişlerin ritmi ve armonisi olarak tarif edecek, bu mekân yaratım mekaniğinin bir denemesi olarak tasarımımızı betimleyeceğiz.
İki kavram ve iki kümede mimari elemanlar:
1.Zorunluluk kavramı ve mimari karşılığı olarak kubbe/kubbeler sistemi
2.Ratlantısallık kavramı ve mimari karşılığı olarak duvarlar ve saçaklar
Zorunluluk kavramını, mimarinin yerden bağımsızlığı olarak tarif edeceğiz. Sinan’ın mabet mimarlığı, merkezinde odağı ötede(Kabe) bir mabet mekanı olan ; tuğla, taş ve harcın imkanlarının yarattığı, bir mimari cetvel sistemiyle kurgulanan mekan öbeklerinin, farklı büyüklükteki tam ve yarım kubbe örüntüsüyle örtülmüş yapılar olarak özetlenebilir. Sonsuz konfigürasyonlar denenebilir bu sistemde, ki Sinan pek çok örüntüyü denemiştir; fakat tüm bu örüntüler öngörülebilirdir ve yan yana geliş biçimleri geometrik olarak zorunludur. Sinan mabetlerinin toplumca görülen yaygın ve hayranlık uyandıran değeri bu zorunluluk mimarisinden gelir. İnsanın gündelik ölçeğinin üzerinde tapınma eyleminin tanrısal ölçeğinin karşılığı olarak tekil yüksek mekan ve kubbeler düzeni. Bu ikonografi “tanrısal”a adanan mekanın vazgeçilmez karşılığı olarak ortaçağ dünyasında yerleşmiş, Sinan’da doruğuna erişmiştir. Yazıya vurulmuş olması anlamında klasik Yunan çağından Avrupa yeni çağına değin “ay altı evren” ile “ay üstü evren” arasında gözetilen fark, Ortaçağ insanının zihin dünyasını biçimlendirmiştir. “Ay altı dünya”da hareketler doğrusaldır ve kusurludur; ay üstü dünyada ise hareket daireseldir ve mükemmeldir. Sinan’ın çağdaşı olan Kopernik’ten bir asır sonra yaşayan Kepler’in dahi gezegenlerin hareketlerinin doğrusal değil de eliptik olduğunu gözlemlemesine karşın buna inanmakta tereddüt ettiği bilinir. Sinan’ın devraldığı Bizans geleneğiyle birlikte yakın coğrafyada mabet inşasının temelinde yatan imge “ay üstü evren” imgesidir: kürenin ve daireselin dünyasıdır. Çift merkezlilik yani elips bir kusurdur ve “tanrısal”ın tezadıdır. Sinan için ne güneş, ne manzara, hatta ne de eğim merkezidir. Kuşkusuz bunlar onu bağlar, fakat asıl olan, arka planını resmetmeye çalıştığımız bu kusursuz evren imgesidir. Sinan mimarlığının “zorunluluk” kavramı altına aldığımız yönü, yalnızca kıble doğrultusuna göre yerleşen, zihnini modüler cetvel ve çemberlerden başka hiçbir şeyin ayartmadığı, kürelerin kusursuz bir konfigürasyonu ile kusursuz mekân yaratma edimidir.
Bu zihin dünyası üzerinden yaptığımız yorum girişiminden başka, Sinan’ın otobiyografisi sayılabilecek yapıtta da şiire vurulan simgesellik içeriği daha yüzeysel yorumlar gibi görünür; fakat bu simgeler dünyası Sinan kültü çevresinde yaygın toplum beğenisinin odağını tutar.
Sinan’ın cetvele vurulan, kavramsal ve imgesel arka planının çoklu “yorum” ve “aşırı yorum”lara açık olduğu, bizim de “zorunluluk” kavramı altında tartıştığımız bu değerinden başka, mimarlık mesleği açısından asıl heyecan verici bulduğumuz diğer yönünü, “rastlantısallık” kavramı altında tartışacağız. Rastlantısallık kavramını, her bir Sinan mabedi için, bulunduğu yerden kaynaklanan, öngörülemeyecek olan kural dışılıkları tarif etmek üzere kullanacağız. Bu kural dışılıklar, Sinan’ın zorunluluklar ve kusursuzluklar örüntüsüne çomak sokan ve onun da üstesinden geldiği “rastlantılar”dır. Öne sürdüğümüz fikrin belirgin mimari karşılığı olarak çatı düzlemleri/saçaklar ve çeper duvarlarını öne sürecek, bu karşılıların bir dizi örneğini sunacağız. Pek çok buluş vardır Sinan camilerinde “yer”in fısıldadığı ve Sinan’ın mimarca karşılık verdiği:
“Tanrısal” ölçekteki kubbeleri taşıyan yüksek duvarlardan, “insan” ölçeğine doğru saçaklar iner Mihrimah Sultan Camisinde. Karşı kıyıda başkaca bir “rastlantısallıkta” Kılıç Ali Paşa Caminin saçağı avluya ve oradan şadırvan duvarına doğru iner de iner. Kubbe örtülü tek revak veya biri düzlem çatılı çift revak sistemiyle, aşkın ölçek gündelik ölçeğe indirilir.
Halep Adliye, Tekirdağ Rüstem Paşa ve Fındıklı Molla Çelebi camilerinin son cemaat duvarları birer göz taşacak kadar uzar. Birbirine benzemeyen üç coğrafyada inşa edilmiş bu üç yapı, kıblenin dayattığı doğrultuda benzer bir mimari cetvelle kurgulanmasına karşın, son cemaat duvarlarındaki boşluk düzeni farklılık gösterir. Sinan, Halep ovasındaki perspektif ile kıble yönü ve boğazın örtüştüğü Fındıklı sahilindeki perspektif farkını, “zorunluluk” cetveline başka bir renk kalemle işlemiş gibidir. Halep’te duvarın taşan her iki ucu dolu iken, Tekirdağ’da biri, Fındıklı’da her ikisi boğaza doğru açılır.
Eminönü Rüstempaşa’da sokak kotu ticarete terkedilir, cami duvarı sokağa uyar, üst kot üçgen bir cumba verir. Kadırga Sokullu Mehmet Paşa camisinde eğime ustalıkla oturtulan kompleks, sokak dönüşlerinde sokakla beraber kıvrılır, köşe duvarı kertilir. Selimiye’de pür geometrik medrese düzeni güney kümede, şehre bakan cephede verevine biter ve “yer”e siner.
Üsküdar Şemsi Ahmet Paşa ve Atik Valide camilerinin medrese kümelenmeleri ile bir taşra yapısı olan Van Hüsrev Paşa Camisi medrese odaları benzer bir cetvelle bir avlu etrafında kurulurken, dikdörtgen plan şemasının köşe oda erişimi çözümünde başkaca yollar tercih edilir. Bu tercih farkını, boğaza nazır bir yapı ile taşradaki bir yapının dışardan alımlanmasına biçilen değer farkında görmek mümkündür. Boğaz’dan görülecek bir siluette medrese oda cetvelinin ve dolayısıyla kubbe ritminin bozulmaması gözetilmiş, uç odalara oda köşelerinden giriş verilmiştir. Aksine siluetteki ritmin görece önemsiz olduğu taşrada köşe oda yarım modül uzatılmış ve olağan bir girişle çözülmüştür.
Daha pek çok örnek verilebilecek, her bir yapı için, sadece bulunduğu yerin kendisinden talep ettiği anlamında “rastlantısallığın” anma mekânı tasarımındaki izdüşümlerini göstermeye çalışacağız.
ÜSKÜDAR’DA MİMAR SİNAN’I ANMA MEKANI
Yerin Çizgileri
Sinan ile özdeşleşen “kubbe” imgesini yorumlanarak anma mekanın odağına alındı ve onun çevresindeki açık, yarı açık ve kapalı mekan kümelenmesi, seçilen yerdeki komşuluk, kot ilişkileri ve gündelik sokak dolaşımı gözeterek yerleştirildi. Bir etkinlik hacmi ve onun açıldığı bir avluyu içeren bu anma mekanı için, Üsküdar’ın sahile yakın kalabalık cadde ve sokaklarının aksine küçük ölçeğini koruyan, kırma çatılı Hüsrev Ağa Cami ile biten, bir merdiven ile Üsküdar meydan kotuna inen Rumi Mehmet Paşa ve Darende Sokağın kesiştiği çıkmazın açıldığı üçgensel boşluk tercih edildi. Anma mekanı, çıkmazdan Şemsi Ahmet Paşa ve Mihrimah Sultan Camisi yönünde iki dolaşım aksını çeper olarak aldıktan sonra, restore edilen Hüsrev Ağa Camisinin boğaza doğru perspektifini engellememek amacıyla, 2 m’lik doğal kot imkanına 1.2 m daha ilave ederek kesitteki yerini aldı. Sözünü ettiğimiz iki doğrultudan Sinan mekanına bir yönden merdiven, diğer yönden rampa ile giriş verildi. Sinan araştırmalarında bir kataloğunu eskizlenen, “kubbeden saçağa” kesit ilişkisinin bir benzeri yapı girişleri için hayal edildi. Olabildiğinde göz kotuna doğru inen saçağın altından kubbe kasnağından ötelenerek gün ışığını içeri alan sakin bir iç bahçeye ve oradan etkinlik salonuna doğru açık-yarı açık ve kapalı mekan hiyerarşisi kuruldu. Şemsi Ahmet Paşa’dan anma mekanına yaklaşırken, yarı gömülü, mütevazi bir cepheden taşan saçak, tanıdık bir yüz verir, altından geçilip avluya varıldığında, dairesel bir kubbe kasnağından aşağıya doğru bir ters kubbe ile karşılaşılır. Anma mekanı, bu kubbe ile daha geniş kasnak arasından ve tüm çeper duvarları boyunca düşünülen çatı açıklığından gün ışığı alır, kubbenin hemen altındaki peyzaj alanı/veya havuz çevresinde sakin bir çalışma-dinlenme imkanı sunar. Ötede iklimlendirilmiş bir etkinlik işlevini yüklenecek kapanabilir bir hacim bu avluya bakar. Anma mekanı yılın tüm zamanlarında yaşayan bir kamusal alan olarak çalışır.
Kubbe Yorumu
Çalışmamız boyunca odağımıza kubbeden çok, Sinan yapılarının insanın gündelik ölçeğiyle ilişkili yönlerini aldık ve önceledik. Fakat, toplumun imge dünyasında Sinan ile özdeşleşen mimari eleman kuşkusuz kubbedir ve dolayısıyla bu anma mekânı Sinan’a dair sözünü kubbeye söyletebilirdi. Tasarımın başlangıcında imgesel düzeyde, kubbeye dair strüktürel ve malzeme yönüyle bir yorum getirmek ve bu yorumla kubbenin inşai ve mimari değerinin yeniden düşünülebileceği bir mekân kurmak konu edildi. İnşa geleneğinde doğal olarak basınca çalışan kubbe yerine, ard germeli sistemle çekmeye çalışan betonarme bir ters kubbe hayal edildi. Bu kubbe yorumu, Sinan mimarlığının teknik değerinin takdir edilmesine tersinden imkân açar. Bir yönüyle Sinan mimarlığının ardındaki mimari mekaniğin farkında olunmaksızın kopyalamayla üretilmiş mabet mimarisinin eleştirisini de sakince fısıldar.
Tüm bu atmosfer, pek çok tescilli yapının siluete girdiği Üsküdar’da, konumlandığı yer, kesite oturuşu, gabarisi ve dışarıya pek ipucu vermeyen sükunetiyle, diğer Sinan yapıları arasında başkaca bir kamusal mekân açar şehre.
Saçağı ters çevirmek abes, kubbe ise sonsuz yoruma açık. İlkinin nedeni sahici, diğerinin ise aşkınsaldır çünkü.